İstanbul Sarıyer’de inşa edilen devasa “hayvan barınağı” hayvanseverlerden büyük tepki topladı. Kısırkaya hem yönetmeliğe uygun değil hem de tecrit edilen hayvanların sistematik itlafı için bir adım olarak görülüyor…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin binlerce sokak hayvanını yerleştirmeyi planladığı Sarıyer’deki Kısırkaya barınağı, neden aktivistlerin tepkisine yol açıyor? Bugün protesto düzenleyecek Bağımsız Hayvan Özgürlüğü Aktivistleri, Dört Ayaklı Şehir, İstanbul Kent Savunması, Kısırkayalılar Derneği, Kuzey Ormanları Savunması ve Yeryüzüne Özgürlük Derneği’nin aktivistlerine sorduk.
Pek çok insan, hayvanların sokakta aç ve hasta olduğunu, barınakta daha iyi bakılacağını düşünüyor. Siz neden karşısınız?
Mine Yıldırım: Kısırkaya barınağına, hem ölçeği, hem şehirlerin “hayvansızlaştırılarak mutenalaştırılması” mantığı nedeniyle karşıyız. İBB, 20 bin sokak hayvanının sokaklardan toplatılmasını ve bir arada tutulmasını öngörüyor. Bu kadar büyük sayıda hayvanın, şehirden uzakta, gönüllü denetiminden mahrum olarak hayatta kalması mümkün değil. Arazi koşulları, barınakların fiziki koşullarını düzenleyen mevzuata dahi uymuyor. Bu ölçekte bir hayvan kapatma projesi kitlesel imhaya neden olacak.
Kısırkaya’nın fiziki alanı neden sorunlu?
Yıldırım: Zemini çok sulak, her yer çamur. Rüzgârlı ve rutubetli. Kısırkaya, köy merkezinden neredeyse bir saat yürüme mesafesinde. Denize uzanan alanın en ucunda, dış karşı korunaksız, en ufak yağışta ulaşımın imkansız hale geleceği, içerideki hayvanların kolayca sele ve çamura kapılabileceği, devasa, ıssız ve dolayısıyla tecrit politikalarını hayata geçirmek için belki de en uygun yer.
‘Hayvanları itlaf edecekler’
Size göre bu barınak, bir çeşit toplama kampı mı?
Yıldırım: Kamuoyuna İstanbul’daki “sokak hayvanı sorununa” kesin çözüm olarak sunuldu. Kısırkaya’yı ziyaret ettiğimizde, devasa tesisinin ürkütücü bir biçimde Nazi toplama kamplarından modellendiğini gördük. Kısırkaya, hayvanların devlet eliyle sistematik olarak itlaf edilmesinin ilk adresi. Sokak hayvanı sorunu değil, sokak hayvanlarının sorunlarına çözüm üretilmesi gerekiyor.
Peki, sizin çözüm öneriniz var mı?
Burak Özgüner: Bu gibi dev tesisler, hayvanların yaşamsal ihtiyaçlarını karşılayabilecek yerler değil. Her şeyden öte, bu kadar çok hayvanın bir arada barındırılması nedeniyle denetim ve kontrol sağlanamayacak. Herhangi bir salgın hastalık durumunda hayvanlar toplu şekilde ölecek ya da mevzuatın devlete verdiği yetkiyle toplu şekilde katledilebilecek.
Ne yazık ki bu gibi dev barınaklar için bir çözüm önerimiz yok. Sokak hayvanlarının yüzyıllardır olduğu gibi Türkiye sokaklarında yaşaması gerektiğine inanıyoruz. Ancak sokakta yaşayamayacak durumda olan hayvanlar için mahalli ölçekli bakımevleri olabilir. Sığınak mantığıyla çalışan, sokaklarda yaşayan hayvanların kısa ve uzun vadeli tedavilerinin yapıldığı yerler olmalı.
‘Belediyeler keyfi topluyor’
Halk, sokak hayvanlarının toplatılmasını istiyor mu?
Yıldırım: Genelde bu tip talep ya da şikâyetler, belediyeler eliyle keyfi toplamalara, ormana, insansız alanlara hayvan terk etmelerine gerekçe olarak gösteriliyor. İstanbul özelinde, peşine düştüğümüz toplama vakalarının büyük bir kısmında belediyeler, şikâyetleri kanıtlayamadılar. Ancak belediyeler, şehir merkezlerinden ya da kentsel dönüşüme girecek mahallelerden topladıkları yüzlerce hayvanı hafriyat molozu döker gibi ormana terk edince, hayvanların atıldığı bölgelerde yığılma olduğunda bölgede yaşayanlar tepki verebiliyor. Yani yine belediyeler eliyle yaratılan bir sorun. Hayvanlar giderek daha fazla canice işlenen cinayete, şiddete ve tacize maruz kalıyor.
Hep Batı örneği veriliyor, sokakta hayvan yok diye…
Yıldırım: Avrupa başkentlerinde sokak hayvanları 19. yüzyılın ortalarında kitlesel, sistematik ve yasal imha politikalarıyla yok edildi. Türkiye’nin, Batı modernizasyonunu taklit ederek, hiçbir toplumsal-tarihsel karşılığı olmayan şehir formları üretmesiyse AB’ye giriş sürecinden önceye dayanıyor. 5199 Hayvanları Koruma Kanunu’nun korkutucu kısmı bu: Düzensiz icra edilen hayvan toplama itlafları ilk kez sistematik ve yasal hale getiriliyor, belediyeler bu yasal sürecin tam yetkili öznesi haline getiriliyor.
Not: Bugün saat 13.00’te Vezneciler metro istasyonunda buluşacak dernek ve kuruluşlar,Saraçhane İBB önünde yapacakları açıklamaya herkesi davet ediyor.
Hayvanı itlaf eden insanı da hiçe sayar
– İstanbul’daki sokak hayvanı nüfusu bilinmiyor. Hayvan hakları aktivistleri, son beş yılda takip ettiği ormana atma, zehirleme gibi vakalarda en az 100 bin sokak hayvanının etkilendiğini belirtiyor.
– 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunu’na göre bir hayvana eziyet etmek, kamusal alanda gürültü yapmaya benzer oranda cezalar öngörüyor. Yani hukuken “koruma”dan bahsetmek mümkün değil.
– Aktivistler, meselenin bir yaşam hakkı mücadelesi olduğu görüşünde. Mine Yıldırım’ın sözleriyle, “Kente saldıranla, ormanlara kıyan, hayvanları itlaf edenle insanı hiçe sayan, yani yaşama total bir saldırı gerçekleştiren aynı”.
Yönetmeliğe aykırı
– Kısırkaya barınağına açtığınız dava hangi aşamada?
Özgüner: İBB aleyhine yürütmeyi durdurma ve iptal talepli davayı, “Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği”ne istinaden açtık. Yönetmelik, bakımevi arazilerinin koşullarını hükme bağlıyor. Ancak Kısırkaya hiçbir şekilde bu koşulları karşılamıyor. Söz konusu dev tesisin inşaatına hiç başlanmamış olması gerekiyordu.
Yürütmeyi durdurma talebimiz reddedildi. Halbuki konu teknik birçok ayrıntıyı içeriyor. Bilirkişi heyeti bile tayin edilmedi. Bölge İdare Mahkemesi de yaptığımız itirazı reddetti.
Kaynak :http://www.milliyet.com.tr/kisirkaya-barinak-mi-toplama/gundem/ydetay/2020598/default.htm