EV HAYVANLARININ TAHLİYESİNDE YARGITAY 18. HUKUK DAİRESİNİN BAKIŞ AÇISINA HUKUKİ ANLAMDA ELEŞTİREL YAKLAŞIM

Bu makale İstanbul Barosu Dergisinin Nisan – Mayıs 2007 tarihinde yayınlanmıştır.

 

 

I- GİRİŞ

Son zamanlarda ev hayvanı besleyenlerinin mahkemeye başvurularak evden uzaklaştırılması yönünde davaların yoğunluğunda bir sıklık görüldüğü , 5199 sayılı Hayvanları Koruma Yasasına göre ev ve süs hayvanı kategorisine giren  hayvanların mahkeme kararıyla sahiplerinden ayrıldığı gözlemlenmekte. Özellikle kent yaşamının insanın doğadan giderek uzaklaşmasına neden olduğu , insanların giderek yalnızlaştığı ve yabancılaştığı, beton binalar içine hapsedildiği kentlerde insanların kendilerine hem yoldaş hem bir dost olarak yanlarında bulundurdukları hayvanlara karşı açılan davaların apartman yönetim planındaki yasak nedeniyle sulh hukuk mahkemelerinde tahliye kararları çıkmasına neden oldudğu ve Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin de tüm kararlarını bu apartman yönetim planını çok sert yorumladığına tanık oluyoruz.

Aşağıda bahsi geçen bu incelemenin ve yaşanan tecrübelerin değerli hukukçu arkadaşlara yardımcı olmasını , özellikle mahkemelerin ve yargıtayın bu sert bakış açısına bir yumuşama getirmesi murad edilmektedir.

II- TAHLİYEYE NEDEN OLAN “CAN”

Veterinerlerin yapmış olduğu yaklaşık hesaba göre İstanbul’da sahipli hayvan sahip sayısının yaklaşık 1 milyon , Ankara’da ise 500bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Maalesef (bakımevlerinden  sahiplenmek yerine ) pet shoplar ve üretim çiftliklerinden Türkiye’de günlük olarak satılan hayvan sayısı ise ortalama 400-500 civarındadır.  Bir diğer değişle önce batılı ülkelerde görülen sahipli hayvan sayısı ülkemizde de yıllar geçtikçe artmaktadır. Her ne kadar bunların ciddi sayılabilecek orandaki bir kısmı yazlık sayfiye yerlerinde terk edilmekte ise de , evlerden tahliye edilmesi için de ayrıca mahkeme yolu denendiği de bir gerçektir. Aslında genelde komşular arasındaki husumetten kaynaklanan uyuşmazlıkların nedeni her zamanki gibi hayvanlar üzerinde test edilmekte , sahibiyle on yıl yaşamış , ömrünün sonuna gelmiş , hatta sokağa ya da bakımevine bırakılsa yaşaması mümkün olmayacak hayvanların tahliyesine hukuk yoluyla ısrarlı bir şekilde talep etmenin ardında hayvandan çok aslında onun sahibine herhangi başka bir nedenden yatan husumet bulunmaktadır.

Bu incelemenin amacı asla hayvanseverleri tutan yanlı bir inceleme yapmak değildir. Çünkü şunu da kabul etmek gerekir ki kimi hayvanseÇerler , toplumun asgari müşterek kurallarını zorlayacak derecede de bazı katlanma ve tolerans limitlerini zorlamaktadırlar. Bir dairede 10-20 kedinin beslenmesi ya da ortak mahallerde hayvanların dışkılarının temizlenmemesi veyahut toplu ulaşım araçlarında hayvanların koltuklar üzerine çıkartılması aslında bir çok kişinin bunlara antipatiyle yaklaşmasına da neden olmaktadır. Herkesten bir hayvandan korkmamasını beklememek çok safdillik olur. Her kesimin göstereceği tepkinin çok farklı olması doğaldır. Kimi korkar , kimi saygı duyar , kimi tiksinir , kimi sever. Ancak kuralların istisnai birkaç kişi tarafından zorlanması bu defa hayvanları koruma kanunun yetersiz olduğu şikayetine kadar bile gitmektedir. Oysa aslolan toplu yaşamın belirlemiş olduğu kültür seviyesi ile orantılı olarak yazılı olmayan kimi düzenlemelerin de olduğudur. Örf adet huıkuku da bunun başında gelir. Ne yazıkki , kuralların kimi bilinçsiz hayvanseverler tarafından bu kadar zorlanmaya çalışması bilinçli ve sağduyulu olaylara yaklaşan , kurallara uyan hayvan severin ve onun “can”ın da yanmasına neden olabilecek sonuçlara varmaktadır.

Az önce de belirttiğimiz üzere bu tip davalarda genelde karşımıza çıkan somut durum hayvanın varlığından çok aslında komşuları ile bir şekilde apartman  yaşayışı içinde bir nedenden dolayı huzursuzluk olmasıdır. Yani , asıl neden hayvanın varlığından çok , taraflar arasında örneğin ortak giderlere katılmama , dini nedenler , aşırı temizlik hastalığı , müziğin sesini sonuna kadar açma ya da nedensiz şekilde komşuya herhangi bir nedenden çekememezliğe girdiğinde  insanlar hemen mahkemeye koşarak bu kişi evinde kedi var, köpek besliyor diye dava açmalarıdır…. Şunu objektif olarak kabul etmek gerekir ki aslında bu apartmanlarda görmeye alışık olduğumuz tartışmalarda en suçsuz olan hayvanlardır. Ancak tahliyesi de istenen yine onlardır. O sadece “ yumuşak karın” dır..

III- HUKUKİ PROSEDÜR BAŞLIYOR

 

Kimsenin sahip olduğu hayvan ihtarname ile ya da site veya apartman  olağan toplantsında alınan karar ile ya da belediye zabıtasının kararı ile ya da imza toplanarak TAHLİYE EDİLMESİ mümkün değildir. Tahliye edilecek hayvan için muhakkak mahkemeden karar alınması şarttır.  Hele bu tahliye işlemi için belediye  zabıtasının daha çabuk ve seri hareket etmesi nedeniyle kullanılmaya çalışması olayın traji komik boyutudur. Belediye zabıtası  ancak hijyen koşullarına uygun durum olup olmadığı için denetime gelebilme sınırına kadar yetkisi vardır. Aksi takdirde mahkeme kararı olmadan evinize girerlerse konut dokunulmazlığı suçunu bile işlemiş kabul edilebilir.  Onun görevi asgari temizlik  koşullarına aykırı bir durum varsa idari para cezası kesebilene kadardır, fakat tek başına adeta bir mahkeme imiş gibi tahliyeye karar veremez.

Uygulamada hayvan sahipleri kendilerini “mazlum ve çekingen “ olarak gördüklerinden ve hep suç işleyen potansiyel kişilermiş gibi bakıldıklarından  , bu tipten uyarılarla korkutulduğu da gözlemlenmektedir.

Türk Medeni Yasasının  737. maddesi; taşınmaz maliki ya da kullananını, komşusuna zarar verecek her türlü davranışlardan kaçınmakla yükümlü tutulmuş ve komşular arasındaki bir takım çıkarları dengede tutabilmek için, her komşunun bazı davranışlardan kaçınma ve bazılarına katlanma ödevleri ile yükümlü tutmuştur. Aynı maddenin 2. fıkrası ile de, “özellikle taşınmazın durumuna, niteliğine ve yerel örf ve adete göre, komşular arasında hoş görülebilecek dereceyi aşan gürültü veya sarsıntı yaparak rahatsızlık vermek yasaklanmıştır.

Şunu kabul etmek gerekir ki bazı evlerde hayvan severler bu tolerans limitini zorlayarak 15-20 tane hatta daha fazla hayvan beslemekte kuralları zorlamaktadır. Bunun açıkçası sizin müziği sonuna kadar açıp dinlemenizden hiçbir farkı yoktur. Yani diğer komşular katlanma yükümü  belirli bir sınıra  kadardır.  Hayvan sahibi olarak bu sınırı aşmamanız beklenir.

IV-PROBLEMİN ÇETREFİLLEŞMESİNE NEDEN OLAN APARTMAN YÖNETİM PLANI !

Mahkemelere ev hayvanlarının tahliyesi için açılan davalarda adeta standarta dönüşmüş olan uygulama , tapudan apartman yönetim planının getirtilerek orada yasak hüküm olup olmasına göre değişmektedir. Apartmanda bulunan tüm kat malikleri  toplanıp hayvandan şikayet etmediklerini yazılı olarak beyan etseler ya da tanık olarak ifade verseler bile yıllar önce tapuya bir şekilde dercedilmiş apartman yönetim planının bu yasağını aşamamaktadırlar. Bir diğer değişle , apartman ya da site yönetim planında kimi durumlarda “kedi köpek tavuk keçi vs gibi hayvan beslenemez” ibarelerinin bulunması mahkemelerin bu kadar kolay tahliyeye karar vermelerine neden olmaktadır.

Halbuki naçizane görüşüm mahkemelerin ve Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin doğrudan bu maddeye bakarak  karar vermelerinin vicdani ve hakkaniyete uygun olmadığıdır. Çünkü  orada belirtilen yasak maddesi ev ve süs hayvanı olmayan yabani ya da çiftlik hayvanları içindir. Düşününki evinde tavuk besleyenler, inek besleyenler hatta yabani hayvan besleyenler vardır. Bu maddeyi evinde kuş kedi akvaryum balığı besleyenlere kadar teşmil etmek isteyen ve bu nedenle komşusunu sırf bu “ yumuşak karnı “ nedeniyle tahliyeye zorlamak isteyenler kanunun arkasından dolanmaktadır. Dini inanışı nedeniyle ya da aşırı temizlik hastalığı olan kişi  hayvana karşı olduğunu söyleyemeyen kişi örneğin yıllar önce tapuya konulmuş bu yasak maddesini sevmediği komşusu önüne mahkemede delil olarak sunar , bu yasak maddesini kendi çıkarları için kullanmaktadır. Açıkçası kimse de yüzbinlerce dolar verip ev satın alırken tapudaki yönetim planını detaylı olarak inceleyip bakmaz. Çünkü ileride böyle bir maddenin koz olarak aleyhine kullanılacağını da öngöremez.  Mahkemeler de maalesef buradaki hayvan beslenemez yasağını çok geniş ve “sert” olarak yorumlamaktadır. Sesi soluğu çıkmayan bir felçli kedinin  , hiçbir komşuya rahatsızlık vermeyen köpeğin, astım hastalığına neden olduğu garanti bile olmayan bir kanaryanın evden tahliyesi  sadece bu yasak var diye bir tavuk , koyun , inek gibi çiftlik hayvanları ya da piton yılanı , timsah gibi yabanıl hayatta yaşaması gerekli bir hayvanlarla değerlendirilmesi mümkün müdür ?

Yargıtay 18. Hukuk dairesinin 1991 yılında vermiş olduğu bir kararında hayvanlara o zamanki bakış açısını aynen şöyle dediğini burada da önemli olarak vurgulamamız gerekir.  “  Köpek, evcil bir hayvan olup günümüzde bir çok ailenin beslediği hayvanlardandır. O nedenle köpeğin bizatihi varlığının rahatsız edici bir unsur olarak kabulü mümkün değildir.  “

Az önce de belirttiğimiz üzere İstanbul gibi büyük bir metropolitan şehirde yaklaşık bir milyona yakın  ev hayvanı olduğu tahmin edilmektedir. Dünya ulusları da bir çok ev hayvanı ile beraber yaşamaktadır.  21.yy Türkiye’sinin hayvanlara bakış açısı artık 30-40 yıl öncesinin bakış açısı olamaz.  Apartman yönetim planındaki özellikle ev hayvanları için getirilen yasak hükümlerin bu kadar kesin olarak yorumlanmaması gerekir. Bu yasağın aslında bu kuralları ve  sınırları zorlayanlar ile çiftlik ve yabani hayvanlar için olduğu şeklinde yorumlanmalıdır. Bir diğer değişle , apartmanda çiftlik hayvanı besleyen ( tavuk – keçi inek vs ) gibi kişilere uygulanan yasak kapsamı bir çok kişinin beslediği kedi köpek kanarya ( hatta akvaryum balığı)  için yorumlanmaması gerekir. Hakkaniyete ve dürüstlük kurallarına aykırı bir durumun çıkmasına mahkeme ve Yargıtay aracı olmamalıdır.

Nitekim aynı görüşte olan değerli hukukçu Mustafa Reşit Karahasan’ın görüşlerini buraya almakta fayda görüyorum :

“Yönetim planına konan yasak hüküm ile MK md 661/II hükmünün örtüştüğü söz götürmez. Öyleyse yönetim planında hayvan beslemenin yasaklanması, başlı başlına hayvanın apartmandan atılmasının dayanağı yapılamaz. Böyle bir uyuşmazlıkta hakim, örneğin bağımsız bölümde beslenen köpeğin komşuları rahatsız edip etmediği, çevreyi kirletip kirletmediği konuları araştırmalı, soruşturma sonucu böyle bir durum olmadığı kanısına varırsa davayı reddetmelidir.”

“ Bu bilgilerin ışığında belirtelim ki, her ne kadar KMK md.28/II ile yönetim planının kat maliklerince nasıl değiştirilebileceği belirlenmiş ise de, iradeyi gösteren davranışlar ya da irade etkinliğinden biri ile , kat maliklerinin örtülü irade açığa vurması ile de hayvan beslenmesine ilişkin yönetim planında yer almış olan hükmün değiştirilmesine hiçbir engel yoktur.Kat maliklerinden birinin, örneğin köpek beslenmesinin sürekli olduğunu gören ve bilen öteki kat maliklerinin uzun sayılabilecek bir zaman diliminde, bu durumu bildikleri ve gördükleri halde buna karşı koymamış ( ses çıkarmamış , itiraz etmemiş) olmaları kısacası, bu tutumları örtülü (zımni) irade açığa vurmasıdır ki, böylece örneğin köpek beslemeyi onayladıkları, yönetim planının bununla ilgili hükmünün değiştirilmiş olduğu kabul edilmek gerekir. Üstelik yönetim planındaki yasağa karşın, uzunca sayılabilecek bir zaman diliminde ses çıkarmayan, durumu gören  ve bilen kat malikleri ( ki KMK md 28/III deki 4/5 ölçüyü bu olasılıkta da uygulanmalıdır) örneğin bağımsız bölümde köpek besleyen kat maliklerinde güven yaratmış olurlar ki, uzun bir süreden sonra, komşuluk hukuk sınırlarını aşmayan, rahatsızlık vermeyen, etrafı kirletmeyen bir hayvanın apartmandan atılmasını istemek , doğruluk ve güven kurallarına ( MK md 2 , KMK  md 18/I) tümüyle aykırıdır.

Yine aynı şekilde ;

“…şöyle ki , yasa koyucunun mantığında , hayvan beslenmesinin yasaklanacak bir davranış olmadığı yatar; gerçekte de bu yönden yasaklayıcı bir hükme yer verilmemiştir.

Yönetim planın da bir hüküm yoksa , hayvan (özellikle de köpek) beslemenin rahatsız edici olup olmadığı konusunda, her somut olaydaki durum ve koşullara göre gerekirse bilirkişiden de rapor alarak , hakim , hakseverlik ve denkseverlik (M.K. md.4 ) kurallarının ışığın altında, hayvan sevgisinin kökleşmesine olanak da verecek biçimde uyuşmazlığa çözüm bulmalıdır. Önemle belirtelim ki, KMK  md 18/1 hükmünün uygulanmasında da gözetilmesi gereken MK md 661 çerçevesinde hayvan beslemeden daha yoğun kapsamlı rahatsızlık vermeden önce, bunun giderilmesi için somut önlemlerin bulunup bulunmadığı , bilirkişi kanalı ile soruşturulup varsa , eş değişle alınacak önlemlerle bu sakıncalar giderilebiliyor ise , işte bu durumda , hakim , gerekli önlemlerin alınarak sakıncaların giderilmesine karar vermekle yetinmektedir; bu bağlamda, eylemin tümden yasaklanması (uğraşın durdurulması, tümden engellenmesi) söz konusu olmamaktadır.Şimdiye kadar kökleşen yargıtay inançların bulduğu bu çözümün, hayvan besleme olayları içinde geçerli olduğunda duraksanamaz. O nedenle, hayvan komşuları rahatsız etmiyor, sahibi kat maliki, apartmanın kirletilmemesi için gerekeni yapıyor, önlemler alıyor, böylece temizliğin ihlal edilmesi gibi bir durum ortaya çıkmıyor ise, hayvanın beslenmesi yasaklanamaz.”

“Şimdiye kadar yapılan açıklamaların ışığında belirtelim ki, salt yönetim planı ile hayvan beslemenin yasaklanması, hayvanın apartmandan atılmasına neden olamaz. Eğer hayvan komşuları rahatsız etmiyor, çevreyi de kirletmiyor ise , yönetim planında yasak hüküm var diye , dışarı atılamaz.”
Aslında durumun bu kadar net olduğu , yasa koyucunun asıl amacının hayvan sevgisinin , doğa sevgisinin yerleşmesinin tartışılmaz olduğu bir konuda yıllar önce iskan alınmak için standart olarak bir şekilde bulunup tapuya dercedilmiş , apartman yönetim planından yıllarca sonra bir yasak hüküm bulup çıkarıp kullanmanın da ne derece iyiniyet kuralları ile bağdaştığı tartışılır.

Yıllarca hayvan besleyen kişiye icazet gösterip , daha sonradan komşuluk ilişkileri kötüye gittikten sonra dava açmak ve hayvanın tahliyesini istemek veyahut apartmanda yasak hüküm olmasına rağmen diğer komşulara dava açmayıp sadece birisinin üzerine gitmek de bu yönetim planının ne kadar kötüye kullanıldığının basit bir göstergesidir.

Oysa yapılması gereken , özellikle TMK 737. maddesi uyarınca rahatsızlık unsurunun , komşular tarafından katlanabilme yükümlülüğünün bir bilirkişi heyetince tesbitini özellikle keşif yoluyla belirlenmesi gerekmektedir. Konusunda uzman bir veteriner hekim şikayet söz konusu olan hayvanın yaşadığı toplu alanda sesinin ya da tüylerinin sınırları zorlayacak derecede olup olmadığı , verilen eğitim komutlarını tam olarak algılayıp algılamadığı , insanlara zarar verecek agresif bir yapıda olup olmadığı , aşılarının düzenli olarak yapılıp yapılmadığı , bu kontroller sonucu hayvanın toplu yaşam alanları için bir zarar oluşturma olasılığının detaylı olarak incelemesi gerekir. Bilirkişinin  özellikle keşif ile tesbit edeceği bu durum hakimin vereceği karara destek teşkil etmelidir.

Nasıl ki  apartman yönetim planında yasak OLMADIĞINDA , yasağın olmaması kimseye örneğin evinde keçi , inek , tavuk ya da kobra yılanı beslemesine izin vermez ise yani tolerans sınırı TMK 737 kapsamında değerlendirileme ise yahut yasak yok diye bu hayvanların bir apartman katında yaşamasına izin verilme ise , o takdirde yasak var diye de ev ve süs hayvanlarının tahliyesine doğrudan karar verilememesi gerekir. Yani yargıç her somut durumda mahallinde inceleme , keşif ve gerekiyorsa bilirkişiden görüş almalıdır.

Öte yandan , Yargıtay’ın çeşitli defalar onamış olduğu tahliye yönündeki kararlar özellikle 2006 yılında çıkmış 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanunun uygulama yönetmeliğinin çıkmasından önce olduğunu hatırlatmak gerekir.

2006 yılında yürürlüğe giren ve Çevre Bakanlığı tarafından çıkarılan Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği ise DESİBEL KRİTERİ GETİRMİŞTİR.

Bundan önceki hukuki uygulamalarda herhangi bir komşunun durup dururken şikayeti ya da apartman yönetim planları  kedi ve köpeklerin mahkeme kararıyla evden atılmasına yeter olurken 2006 yılında çıkan Hayvanların Korunmasına Dair Uygulama Yönetmeliği uygulamada bir adım daha öne geçilmesini sağlaması gerekir. Hayvanın evden atılabilmesi için en azından gürültü sınırını aştığının ispatı gerekmektedir.

Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan yönetmelik, evde yaşayan hayvanlarla ilgili apartman sakinleri arasında çıkan ve genellikle mahkeme kararıyla sahiplerinin ve hayvanların haksız yere evden atılmasıyla son bulabilen bu haksız davaların artık red olmasına neden olmalıdır.

Bu arada sayın hukukçulardan 12.04.2006 yılında çıkan yönetmeliğin özellikle 10. ve 12. maddelerine dikkat çekiyoruz.

Hayvan sahiplerinin görev ve sorumlulukları
MADDE 10 – (1) Ev ve süs hayvanı veya kontrollü hayvanı bulunduranlar ile yeni hayvan sahiplenecekler;

g) hayvan sahibi ya da hayvan muhafaza eden kurum ve kuruluş, sahibi bulunduğu hayvanın ses düzeyini kontrol altına almak üzere, söz konusu hayvan ya da hayvanların yaşama ortamına en yakın konutta bulunan bir yatak odası için ses basıncı düzeyi ve oturma odaları için de kabul edilebilir ses basıncı düzeyleri ile ilgili olarak 1/7/2005 tarihli ve 25862 sayılı resmi gazete’de yayımlanan çevresel gürültünün değerlendirilmesi ve yönetimi yönetmeliğindeki (2002/49/ec) değerleri sağlamakla, görevli ve sorumludur.

Özellikle aynı yönetmeliğin 12. maddenin d fıkrası sahiplenilen hayvan terkini    yasaklamıştır.

Ev ve Süs Hayvanı ve Kontrollü Hayvan Sahiplenilmesi ve Bulundurulması ev ve süs hayvanı ile kontrollü hayvan bulundurma ve sahiplenilmesi şartları

MADDE 12 – (1) Ev ve süs hayvanı ile kontrollü hayvanı bulunduran veya yeni hayvan sahipleneceklerde aşağıdaki şartlar aranır:

d) sahiplenilen hayvanlar terk edilemez, ancak yeniden sahiplendirme yapılabilir ya da geçici hayvan bakımevlerine teslim edilebilir.

Uygulamada bilindiği üzere yönetici ya da apartman sakini, hayvan çevreye rahatsızlık vermese bile, hayvanları sevmedikleri için dava açabilmekte ve Yargıtay’ın yerleşmiş onama kararları doğrultusunda tahliye kararını çok rahat bir şekilde alabilmektedirler. Ancak , artık yönetmeliğin ilgili maddesi, şikayetçilere iddialarını ispatlama zorunluluğu getirdiğinin göz önünde bulundurulması gerekir. Yeni yönetmeliğe göre şikayet konusu olan ev hayvanının ses desibeli ölçülmesini ,eğer gürültü sınırı aşılmamışsa kedi ve köpekler sahipleriyle yaşamaya devam etmesi gerekmektedir. Şikayet haklı ve sınır aşılıyorsa ancak o zaman yargı yolu açılabilmelidir. Ya da söz konusu olan hayvanın tüyleri ise bilirkişiden bu tüylerin insanları rahatsız edip etmeyeceği yönünde rapor alınmalıdır.

V- 5199 sayılı HAYVANLARI KORUMA KANUNU AÇISINDAN BAKIŞ

5199 sayılı HAYVANLARI KORUMA KANUNU Haziran 2004 yılında ve sayın Cumhurbaşkanı’nın imzasıyla yürürlüğe girmiştir. Yapılan çeşitli uluslararası sözleşmeler ve pratik ihtiyacın doğurduğu zorunlu ihtiyaçlar böyle bir yasanın çıkmasını zorunlu kılmıştır. Bu yasada korunan yarar aslında HAYVAN SEVERLERİN DEĞİL , HAYVANLARIN HAKLARIDIR. Yasa koyucu onların da her şeyden önce bir hakkı olduğunu kabul etmiştir. Her ne kadar  bu yasa bir kabahatler kanunu da olsa uygulamada bu tipten davalarda bu yasa apartman yönetim planın önüne geçememekte ya da mahkemeler tarafından dikkate alınmamaktadır.

Adı geçen yasanın 5. maddesinin son fıkrası aynen şöyle demektedir. :

“Ev ve süs hayvanları ile kontrollü hayvanlardan, doğal yaşama ortamlarına tekrar uyum sağlayamayacak durumda olanlar terk edilemez”

Görüldüğü üzere yeni yasa açıkça ve net olarak yaşama ortamlarına tekrar uyum sağlayamayacak olan hayvanların terk edilemeyeceğine dair amir hüküm koymuştur. Hatta bu yasanın emredici hükmüne aykırı hareket edenlere karşı para cezası ile yaptırımlandırılmıştır.

Pratik hayatta mahkemeler tahliye yönünde karar verdiği zaman ise hayvan sahibi kişi onca yıldır beraber yaşadığı hayvanını terk edemediği için yaşadığı daireyi terk etme yolunu seçmektedir. Bir diğer değişle apartman yönetim planın bu kadar sert yorumlanması bir çeşit insanların en kısa yoldan apartmandan tahliyesidir. Mahkemeler ve Yargıtay da bu sert bakış açıları nedeniyle buna farkında olmadan destek olmaktadırlar.

Yargıtay 18. Hukuk dairesinin bir an önce bu konuyla ilgili içtihat çıkarıp , adeta standarta dönüşmüş

“ apartman yönetim planına bak, yasak varsa tahliyeye karar ver” şeklindeki uygulamasından en azından clausula rebus sic stantibus ilkesi gereği zamanımıza uyarlaması gereklidir.

VI-  TÜRKİYE 2003/6168  Ev Hayvanlarının Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’nin Onaylanması Hakkında Karar sayılı uluslararası yasaya İMZA ATMIŞTIR.

15.7.2003 tarihli EV HAYVANLARININ KORUNMASINA DAİR AVRUPA SÖZLEŞMESİNİN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞU HAKKINDA KANUN  sayılı uluslararası yasaya Türkiye 28.08.2003 tarihinde imza atmış ve bu sözleşme yürürlüğe girmiştir. Yasanın altında tüm hükümet üyelerinin , cumhurbaşkanının imzası vardır. Resmi gazetede yayınlanmıştır. Bu yasanın 3. maddesi kimsenin ev hayvanını terk edemeyeceğini hüküm altına almıştır. Öte yandan bu yasanın bizi ilgilendiren teknik hukuki yanı 1982 Anayasamızın  90/son fıkrasına göre uluslararası sözleşmeler yasa hükmünde olduğu yönündeki ifadesidir.

1982 ANAYASASI MADDE 90/SON :

“Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında anayasaya aykırılık iddiası ile anayasa mahkemesine başvurulamaz”

Dolayısıyla bu yasaların  TBMM’mizden çıkmış yasalardan bir farkı yoktur. İç hukuk düzenlemeleridir. Ancak hukukçularımız nedense anayasanın 90. maddesini de uygulamada fazlaca dikkate almamaktadırlar.

Hem bir yandan böyle uluslararası sözleşmeye devletimiz taraf olmakta , diğer yandan da gerçek kişilerce bunun aksi kararlaştırılmaya çalışılarak yasanın arkasından dolanılmak istenmektedir. Tüm dünya ev hayvanları ile doğa ile barışık bir şekilde yaşarken , sadece bir hayvanı husumet konusu üzerine çekmek düşündürücüdür.

VII – TAHLİYE KARARI ÜZERİNE HAYVAN SAHİBİNİNİN KOZ OLARAK KULANDIĞI SİSTEM

Yukarıda tüm anlatılanlara rağmen , hayvanın tahliyesi sadece kendi şahsına beslenen husumet nedeniyle alınan bir tahliye kararı olduğunda ortaya çıkan durum adeta bir hukuk savaşına dönmekte , bu sefer hayvan sahibi olan kat maliki sulh hukuk mahkemesinde kendisine dava açmış olan kişi ya da apartman yönetimine karşı oturdukları ev için projeye aykırılık ve eski hale getirme davası açmaktadır. Yani , alınan bu tahliye kararı icraya konulmasın diye uygulamada durum öyle bir hale gelmiştirki , özellikle kaçak yapılaşmanın , projeye aykırı hareketlerin yoğunlaştığı kentlerimizde bu durum birdenbire tahliye davası açanların aleyhlerine kullanılır hale de geldiğini itiraf etmek gerekir. Hemen hemen her evin iç dekorasyonunda tadilat yapıldığı , kolonları kirişleri kesildiği , balkonların projeye aykırı olarak içeriye dahil edildiği nedeniyle bu sefer karşı dava açılmakta , hayvanların tahliyesi isteyenlere karşı “bumerang” gibi işleyiş tersine dönmekte, dava açana başka bir dosya ile karşı dava açılmaktadır! Mahkemeler aslında gereksiz bir hukuk savaşı içine sürüklenmekte , yasalar bu nedenle kullanılmakta ancak dava dilekçelerinde bu durum özellikle belirtilmemektedir. Olayın kanımca bu duruma gelmesindeki en büyük neden apartman yönetim planının sert uygulanmasından kaynaklanmaktadır. Bu husumetler o derece varmaktadır ki , kimi zaman tahliyeyi isteyen taraf o daireden taşınmış bile olsa icra kanalıyla muhakkak tahliyeyi uygulatmak için icra dairelerine başvurmaktadır.

VIII- “BARINAK” SEÇENEĞİ

Şimdiye kadar olayın hukuki olarak reddini gerektiren durumlarını olabildiğince kısa ama net olarak anlatmaya çalıştık. Yine de bir şekilde bahsi geçen hayvanlar için  tahliye kararı verildiğinde buraya sunamadığımız adına “barınak” denilen yerlerin fotoğraflarına dikkatini çekmek gerekir. Bu görüntüler maalesef Türkiye’nin gözlerden ırak kanayan bir yarasıdır. Yaşamaya mahkum edilmiş , terkedilmiş hayvanlarla dolu yerlerdir bu bölgeler. Yerel yetkililer , idari makamlar ise gerekli tedbirleri hiçbir şekilde almamakta , kaynak sağlamamakta , yeterli personel ve altyapıyı sunmamaktadırlar. Bakımevi olarak çalışması gereken fakat adına barınak adı verilen çoğu tamamıyla  kapasitesinin üstünde mevzuata aykırı bulunan bu yerler işte olası tahliye kararında icra müdürlüğünün bu köpekleri göndereceği yerler işte bu adına barınak adı verilen , nazi kampı koşullarından daha vahim durumda olan , “canların” adeta yaşamaya mahkum edildiği hapishanelerdir. Bugüne kadar kimseye zararı olmamış olan hayvanlar için bu yönde bir talepte bulunmak öncelikle merhamet ilkeleri ile bağdaşmamaktadır.

21.yy’dan gün almaya başladığımız , beton içinde yaşayan insanların kent yaşamının vermiş olduğu sıkıntıyı atlatmak için insanların ev hayvanları beslemesi , hatta bitkilerle uğraşmaları , evlerinin bahçelerinde ağaç dikmeleri onları doğaya daha çok yaklaştırmaktadır. Özellikle büyük kentlerin getirmiş olduğu insanların doğaya yabancılaşmaları onları tüm dünyada olduğu gibi , başkalarının özgürlüğüne zarar vermeden ev hayvanları beslemelerini ihtiyaç haline getirmektedir.

Özellikle Yargıtay 18. Hukuk Dairesinin  bu konuda çıkartacağı içtihat Türkiye’de en azından bu konuda bir zihniyetin değişmesine örnek de teşkil etmesinde basamaklardan birini oluşturacaktır. Tekrar ediyoruz burada aslında savunduğumuz hayvan severlerin hakkı değil , hayvanların da yaşam hakkıdır.

Uyuşmazlığın çözümlenmesinde özellikle Medeni Kanunumuzun 4. maddesi (hakseverlik ve denkseverlik ilkesi ) yönünde büyük bir destek oluşturacaktır. Sayın Yargıtay hukuk dairesinin ve yerel mahkemelerin özellikle kat mülkiyeti yasasını ve yeni çıkan Hayvanları Koruma Kanunununu kendini çağa uyduran modern hukukun gereği olarak ,  21. yy hayatının gerektirdiği şekliyle yorumlaması , bu sert bakış açısının bir an önce değiştirmesi gerekmektedir. 10/11/2006

 

Paylaş